Pages

25.12.2008

nasrettin hoca - Sıcak Ekmekler

nasrettin hoca - sıcak ekmekler

Nasrettin Hoca yolculuğa çıkar. Birkaç gün yol aldıktan sonra, zaten az olan parası biter. Beş parasız bir müddet daha gider ama çok geçmeden açlık başına vurur. Parası olmadığı halde çarşı pazar dolaşmaya başlar. Bir ekmek fırınının önünden geçerken burnuna mis gibi sıcak ekmek kokusu gelir. Hoca, dükkanın önünde durup, müşteri bekleyen fırıncının yanına gelir ve:
-Hey ahbap, bu ekmekler senin mi, diye sorar.

Adam umursamaz bir vaziyette cevap verir:
-Evet, benim.

Nasreddin Hocanın karnı iyice acıkır, ağzı sulanır.
-Gerçekten senin mi bu mis gibi kokan sıcacık somunlar?

Adam Nasrettin Hocanın açlığından haberdar değildir ya, sinirli sinirli cevap verir:
-Benim dedim ya kardeşim, daha ne sorup duruyorsun!

Hoca ekmeklere bakarak iç geçirir:
-Sen elindeki nimetin kıymetini bilmiyorsun ahbap. Madem bu kadar ekmek senin, neden yemiyorsun...!

19.12.2008

Kısa Nasrettin Hoca Fıkra - Belki

Nasreddin Hoca ağır bir hastalığa yakalanmış. Günlerce yatak döşek yatmış. Bir gün:
-Aman karıcığım, demiş. "en cicili bicili giysilerini giy. Tak takıştır, sür sürüştür, bi güzel süslenip püslen. Başucumdan da ayrılayım deme.." demiş.

-Aşkolsun efendi; demiş karısı. "Bu dediğin olacak şey mi? Sen böyle ölüm döşeğinde yatarken süslenip püslenmek yakışık alır mı hiç? Gören konu komşu ne demez sonra?

Nasreddin Hoca karısının sözünü kesmiş hemen:
-Konu komşuya kulak asma sen. Süslenmene bak. Ben neredeyse son nefesimi vermek üzereyim. Azrail canımı almaya gelince belki seni beğenir, bakarsın beni bırakır seni alır...!

17.12.2008

Nasrettin Hocanın Hayatı ve Fıkraları - Dilenci Fıkrası

Nasrettin Hocanın Hayatı ve Fıkraları - Dilenci Fıkrası

Nasreddin Hoca bir gün pazarda dolaşırken yanına bi dilenci yaklaşır ve:
-Bana sadaka veririsen sana dua ederim! der..

Demesiyle Hoca hemen cebinden beş on kuruş çıkarır, dilenciye verir.
-Aman dua mua etmem istemem! der Hoca.

Dilenci:
-Niye?
Nasreddin Hoca:
-Eğer senin duan kabul olsaydı, sen şimdi dileniyor olmazdın...!

15.12.2008

Nasrettin Hoca Fıkraları - Hoca'nın Sarığı

Nasrettin Hoca Fıkraları - Hoca'nın Sarığı

Nasrettin Hoca bir gün tarladan dönerken kuvvetli bir rüzgar çıkmış ve Hoca daha n'oluyor demeye kalmadan başındaki sarığı rüzgardan uçmuş ve çamura bulanmış. Hoca almış yerden sarığı geçirmiş başına.

Sıkkın sıkkın yürürken birkaç adam çıkmış karşısına. Hoca'nın başındaki sarığı görünce her kafadan bir sese çıkmaya başlamış:

-Hocam sarığın kirlenmiş..., Hocam sarığın çamur olmuş...!
Hoca: Kirlenmişse kirlenmiş n'apalım yani..!
-N'apalımı var mı Hocam? Yıkasan şu sarığını..!
Hoca: Pöh..! Yıkayınca yeniden kirlenmeyecek mi sanki!
-Olsun Hocam, kirlenince yeniden yıkarsın.
Hoca: Bir daha kirlenir..?
-Sen de bir daha yıkarsın Hoca'm.

Hoca sarığın kirlendiğine mi yansın, yoksa adamların ukalalığına mı kızsın... Öfkeyle homurdanmış Hoca:
-Ne yani ben bu dünyaya sarık yıkamaya mı geldim..!

7.12.2008

Kurban Bayramı - Nasreddin Hoca

Kurban Bayramı - Nasreddin Hoca

Nasreddin Hoca parasızlıktan o kurban bayramında kurban alamamış. Bayram namazından, kara kara düşünerek eve dönerken, otlayan koyunları görmüş ve gözüne kestidiği birini alıp eve götürmüş. Güzelce kesmiş, etlerini kemiklerini ayırmış. Hanımına:
-Hanım al şu eti güzelce kavur bakalım da, yiyelim birlikte, daha sonrada gelen misafirlere ikram ederiz demiş.

Hoca'nını hanımı bu işe baştan razı değilmiş zaten. Sormuş Hoca ya:
-Hocam kıyamet günü bu koyun için sorguya çekilince ne yanıt vereceğiz? demiş.
Hoca :
-İnkar ederiz, demiş.
-İnkar edemeyiz, kıyamet günü keçi dirilip tanıklık edecek.
-Tamam işte, demiş Hoca. Kıyamet günü keçi dirilip gelse hemen yakalayıp sahibine geri verip bu dertten kurtuluruz.

4.12.2008

Rahmet Yağıyor - Nasreddin Hoca Fıkraları

Rahmet Yağıyor - Nasreddin Hoca Fıkraları

Nasreddin Hoca çok yağmurlu bir günde pencerenin önüne oturmuş dışarıyı izliyormuş. Bir ara komşularından birini, koşa koşa evine doğru giderken görmüş. Pencereyi açarak seslenmiş:
-Yazık sana komşu..! Senin gibi aklı başında, inançlı bir adam, Allah’ın rahmetinden kaçar mı hiç?…

İçinden Nasreddin Hoca’ya hak veren adamcağız, koşmayı bırakmış ve ağır ağır yürümeye başlamış. Fakat eve geldiğinden tepeden tırnağa ıslandığını anlayınca, Hoca’nın oyununa uğradığını anlamış...

Günün birinde bu sefer de Nasreddin Hoca yolda yağmura tutulmuş, koşa koşa evine gidiyormuş. Daha önce kendisiyle alay ettiği komşusunun evinin önünden geçerken adamcağız “taşı gediğine koymanın tam zamanı” diye düşünerek, Hoca ya seslenmiş:
-Hocam, Hocam, Allah’ın rahmetinden niçin kaçıyorsun, ayıp değil mi sana?

Hoca, hiç istifini bozmadan koşmaya devam ederek şu cevabı vermiş:
-Sen ne anlarsın be adam!… Ben rahmetten kaçmıyorum, tam tersine yere düşen rahmetleri
çiğnememek için koşuyorum!…”

Nasreddin Hoca 800 Yaşında

Nasreddin Hoca 800 Yaşında

800. doğum yıldönümü nedeniyle Nasreddin Hoca'nın farklı görüşler ekseninde inceleyelim istedik...

İncelikli zekasıyla gülmece türünün öncülerinden kabul edilen büyük Türk halk bilgesi Nasreddin Hoca, 800 yıldönümünde andık. Nasreddin Hoca, gerek halk arasında dünden bugüne anlatılagelen fıkralarla gerekse de fıkralarından türetilmiş 'Parayı veren düdüğü çalar', 'Dostlar alışverişte görsün', 'Yorgan gitti kavga bitti' türünden deyişlerle gündelik yaşamımızda var olmaya devam etmektedir.

Yaşadığı on üçüncü yüzyılda insanlara iyimserlik ve yaşama sevgisi aşılayan, bireysel ve toplumsal sorunları irdeleyen Nasreddin Hoca’nın isminin altında kanlı canlı bir halk bilgesi’nin yanı sıra, Ön Asya, Doğu Avrupa, hatta Kuzey Afrika folkloründe de yaygın olan, mizah figürlerini kapsayan oldukça geniş bir hikaye külliyatı yer alıyor.
800. doğum yıldönümü nedeniyle Nasreddin Hoca’nın yaşamına, fıkralarının ardındaki halk kültürü ve fikriyatına doğru bir yolculuğa çıkalım; Hoca’yı farklı görüşler ekseninde inceleyelim.

Nasreddin Hoca’nın hayatına dair kesin bilgiler mevcut değil. Mevcut biyografilerin birçoğunun nihai kaynağı, 19. yüzyılda yaşamış Sivrihisar müftüsü Hüseyin Efendi’nin “Mecmua-i Maarif” adlı eseri.

ESPİRİLİ VE CİN FİKİRLİ KİŞİLİK
Mecmua-i Maarif e göre, 1208 ve 1284 yılları arasında yaşadığına inanılan Nasreddin Hoca, Eskişehir’e bağlı Sivrihisar’ın Hortu yöresinde doğar. Hortu Köyü’nün ismi bugün ‘Nasreddin Hoca’ olarak değiştirilmiştir. Ancak Türkiye’nin en önemli halk bilimi araştırmacılarından Pertev Naili Boratav’a göre Hoca’nın Sivrihisarlı olduğuna dair elimizde hiçbir kesin delil yoktur. Bu rivayetin nihai kökeni, kendisi de bir Sivrihisarlı olan, erken 15. yüzyılın siyasi figürlerinden Hızır Bey’dir.

Öte yandan 1930’lu yıllarda Sivrihisar’da bulunan ve bugün Konya Müzesi’nde görülebilen, üzerinde “Nasreddin Hoca kızı” yazılı mezartaşı, Hicri 727’de (Miladi 1326-1327) ölmüş Fatima’ya aittir. Hoca gerçekten Sivrihisarlı mı mı yoksa muzip karakteri nedeniyle ona Sivrihisar kökeni mi atfedilmiş? Kesin olan şu ki, oldukça eski tarihlerden itibaren, Sivrihisarlıları ve Hoca soyundan geldiği iddia edilen kişileri esprili, cin fikirli insanlar olarak betimleyen bir gelenek sözkonusudur. Nasreddin Hoca’nın Sivrihisarlı olduğu iddiasını kabul edersek, ki halk arasındaki yaygın görüş de bir dizi kaynak da bunu ifade eder; Hoca’nın babası Hortu köyü imamı Abdullah Efendi, annesi aynı köyden Sıdıka Hatun’dur. Hoca, Hortu’da babasının medresesinde başladığı eğitimini, 23 yaşından sonra Sivrihisar’daki medresede sürdürür. Babasının ölümü üzerine Hortu’ya dönerek köy imamı olur.

AKŞEHİR’İN HOCASI
1237’de, yani Sultan 1. Alaaddin Keykubat’ın son saltanat devirlerinde Akşehir’e yerleşen Nasreddin Hoca, devrin bu önemli kültür merkezinde, zamanın ünlü alimleri Seyyid Mahmud Hayrani ve Seyyid Hacı İbrahim’in derslerini dinler. Daha sonra dini çalışmalarını sürdürür, medresede ders verir, kadılık yapar.

İki kez evlenen Hoca’nın Fatma ve Dürr-i Melek Hatun adlarında iki kızı, bir de oğlu olur. 1284’te Akşehir’de ölen Nasreddin Hoca’nın türbesi Akşehir ilçesi surlarının doğusunda yer alır. Bugün de pek çok kişi tarafından ziyaret edilen, yanları açık ama kapısında kocaman bir kilit bulunan türbe, Hoca’nın mizah duygusunun altını bir kez daha çizer.

Burası insanları gülümseten bir mezar olması açısından da önemli. Tam da bu noktada Hoca’nın ünlü fıkrasını anıp, türbedeki uygulamadan söz etmekte de fayda var: Çevreden bir grup insan, Nasreddin Hoca’yı çevirip “Hocam dünyanın ortası neresi” diye sormuşlar. Hoca, beş on adım ilerlemiş, bastonunu yere saplamış ve “Dünyanın ortası burasıdır’’ demiş. Şaşkın şaşkın bakan kişiler, ‘’Nasıl olur Hocam’’ demişler. Hoca da ‘’İnanmazsanız ölçün...’’ diye yanıt vermiş.
İşte bu fıkradan yola çıkan Akşehir Nasreddin Hoca ve Turizm Derneği, Nasreddin Hoca’nın türbesinin önündeki “Dünyanın Ortası” yazılı taşa basan turistlere “Dünyanın Ortasına Ayak Bastı” sertifikası veriyor.

HALKA SESİNİ DUYURMAK
Toplumsal imgelemde, Hoca Akşehir’le özdeşleşir gerçekten: Fıkralarında Akşehir Gölü’ne çaldığı mayayla, dünyanın ortasını Akşehir’e taşımasıyla, Tekke Deresi’ne gerdirmek istediği hasırıyla Akşehirlilerin zihninde silinmez bir yer edinir. Akşehirliler de yüzyıllar boyunca Nasreddin Hoca’nın bıraktığı tarihi ve manevi mirasa sahip çıkar.

Nasreddin Hoca, bugün Akşehir’in her köşesinde varlığını sürdürüyor. Yalnızca, her yıl temmuz ayında düzenlenen Uluslararası Nasreddin Hoca Şenliklerinde değil, günlük yaşamda da, Akşehir’in insanları, yüzlerindeki gülümseme ve renkli aksanlarıyla insanda Nasreddin Hoca’nın torunlarıyla karşılaşma hissi yaratıyor. Bu folklorik çizgide hocanın hayatını incelemeye devam ettiğimizde, Anadolu halkının sözcülüğünü yapmış bir bilgeyle karşılaşırız. Geleneksel kültürümüzde bu haliyle kabul gören Hoca, bahsi geçen sözcülüğü yaparken, temel olarak güldürü öğelerinden yararlanır; halkın övgü ve yergi becerisinin en ustalıklı hali onda kendini gösterir. Nasreddin Hoca yererken de överken de tek tip bir kalıba girmez. Gerektiğinde bilgindir gerektiğinde bilgisiz; kimi zaman utangaçtır kimi zaman atak; bazen korkak bazen de cesur... Fıkralarında sevgi ve övgü kadar yergi ve alay da önemli bir yer tutar. Gülmece de bu çelişkilerden beslenir aslında. Özellikle Hoca’nın karşısındakinin durumuyla - bu ister Timur ister sıradan bir köylü olsun - çelişki içinde bulunması, fıkraların belirleyici öğesidir.

SADE, GÜNDELİK BİR DİL
Nasreddin Hoca’nın halk bilgeliğinin alamet-i farikası, toplumdaki sorunları, halkın anlayacağı şekilde, manidar üslubuyla kısa ve öz olarak dile getirmesidir. Hoca, bireyi ve toplumu her yönüyle çok iyi tanımıştır: İnsanların aile ve komşuluktan, ticarete kadar bütün ilişkilerine kapsayıcı bir eleştirel bakış yöneltmiştir. Ağdalı değil sade, gündelik bir dil kullandığı içindir ki, halk onun dilinde kendi sesini duyar. Hoca’ya mal edilen hikayeler uzun yıllar boyunca Anadolu’da ağızdan ağza, büyükten küçüğe aktarılır. Nasreddin Hoca’nın adının geçtiği en eski yazılı belge ise “Saltukname” adlı, 1480’de Ebu’l Hayr-i Rumi tarafından yazılmış eserdir.
Rumi’nin kitabındaki baş karakter olan Sarı Saltuk, Nasreddin Hoca ve karısıyla tanışır, başına ilginç olaylar gelir. “Saltukname”deki çeşitli ifadelere bakılırsa, daha o dönemde Hoca fıkralarından oluşan el yazması derlemeler bulunur.

Giderek sayıları artan bu el yazmaları, özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasal gücünü artırmasıyla birlikte, Anadolu’dan Balkanlar’a, İran’a ve Arap topraklarına doğru yayılır. Türkiye’deki çeşitli kütüphanelerde (Süleymaniye, Elmalı ve İstanbul Belediye Kütüphaneleri) ve Oxford, Paris, Londra, Leyden, Viyana gibi yabancı merkezlerdeki kütüphanelerde bulunan el yazmalarının en eskileri 16. yüzyıla tarihlenir. Hoca’nın kendisine mal edilen hikayeler kadar, kendisine uygun görülen ‘hayat hikayeleri’ de farklılık gösterir.

1941’de yayımladığı bir yazıda, İsmail Hami Danişmend, Hoca’nın, 13. yy.’da yaşamış, Kastamonu emiri, Çobanoğulları’ndan Hacı Nâsırüddin Mahmud adlı kişi olduğunu iddia eder; ki bu kişi bir dönem Konya sultanlarına maliye nazırlığı yapmıştır.
Pertev Naili Boratav’a göre Danişmend, Hoca’yı bir bilge, soylu bir devlet adamı olarak görmek ister; Hoca’yı eşekli bir meczup gibi yansıtanların sonraki dönem yazarları olduğunu iddia eder. Fakat isim benzerliği dışında hiçbir kanıt ortaya sürmez.
Çağdaş dönem araştırmacılarından Kaya Erginer de şu sözleriyle aynı kaygıyı dışa vurur: “Nasreddin Hoca, hicvettiği insanları birçok hikayesinde eşek olarak temsil etmektedir. Türkçemizde eşek kelimesi, bilindiği gibi, aptal ve ahmak kelimeleriyle eş anlamda kullanılmaktadır. Bu hikayelerde temsil edilen ‘eşekler’, Hoca’yı hep eşekli ve eşeklerle birlikte göstermişlerdir. Eşeklerin sevgili Hoca’mıza bu azizliği hoş görülmelidir.”

Tam da bu noktada, halk arasında ‘eşeğine ters binmiş’ görüntüsüyle hafızalara kazınan Hoca’nın eşeğinin, geleneksel kültürdeki yerine bakmakta da fayda var. Nasreddin Hoca gülmecelerinde, Hoca eşeğinden ayrı düşünülemez; eşek, onun taşıtı olmasının yanı sıra temel bir yergi ve alay öğesidir. Eşek, aynı zamanda, sıradan insanların günlük deneyimiyle pek çok şeyi paylaşır; zira, acıya, sıkıntıya, dayağa, açlığa katlanışın yaygın bir simgesidir... Bu bağlamda eşek, insanın yaşamını ve insanlar arasındaki güç ilişkilerini sorgulamanın da vazgeçilmez bir aracıdır.
Eşeğini kaybedip de Hoca’ya soran köylüye, Hoca “Bende yok” der, ancak ahırdan eşeğin anırması duyulup köylü şaşkın ve yargılayan bakışlarla Hoca’yı süzünce, yanıt gecikmez: “Eşeğin sözüne mi inanacaksın benimkine mi?”

Modern dönemin araştırmacılarının, idealize ettikleri Türk ve Müslüman kültürüne dair akıllarındaki imgeyi geçmişteki Hoca’ya yansıttıkları görüşünü savunan Boratav, bu durumun sık sık Hoca fıkralarını törpüleme, edepli kılma, hatta sansürleme çabasını beraberinde getirdiğini vurgular.

Yine Boratav’a göre Hoca’nın fıkralarında, dinin temel kurallarına meydan okuyan, toplumsal töreleri alaya alan öğelerin yanı sıra doğaüstü unsurlar da zamanla törpülenmiştir.
İlhan Başgöz “Erken dönem Hoca hikayelerinin çoğu kaba sabaydı; ancak daha sonra, hikayelerin eğitimli kişiler arasında dolaşıma girmesiyle birlikte bu unsurlar giderek ortadan kalktı” diyerek, bu süreci hem özetler hem de olumlar.

Boratav’ın bu fikirlerinin yer aldığı “Nasreddin Hoca” kitabı 1996’da Ankara Edebiyatçılar Derneği ve 2006 yılında da Kırmızı Yayınevi tarafından basılır.
Okurla buluştuktan sonra belirli çevrelerde kitabın aldığı tepki, “Nasreddin Hoca’yı böyle bilmezdik” şeklinde bir şaşkınlık ve tasvip etmeme olur.
Boratav’ın, Hoca fıkralarının tamamını (Boratav’a göre 5 binden fazla) kapsayacak bir kaynak kitap önerisi de bir türlü gerçekleşemez.

ADETA ROBIN HOOD
13. yy.’ın Anadolu’su, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorlukları arasındaki uzun ve çalkantılı bir geçiş dönemine denk gelir. Hoca fıkralarının böyle bir dönemden köklenmesi tesadüf olamaz; çünkü bu kaotik dönemde Anadolu halkı, yerleşik bir düzenin yokluğunda, yoğun işgaller ve başına buyruk, kendinden menkul iktidarlar altında inim inim inlemiştir.
Pek çok meşhur fıkrasında Hoca - sıklıkla Timur’da cisimleşen - iktidar sahiplerine kafa tutar; adeta bir Robin Hood figürü olur.

Bir gün Hoca’yı apar topar huzuruna çağırır Timur. Hoca’ya, “Benim gerçek değerim nedir?” der: “Karşında tüm dünyayı fethetmiş, sayısız orduyu dize getirmiş, dağları yerinden oynatmış bir adam var”. Ve elbette karşısındakinden övgüler bekler.
Hoca’ysa biraz düşünür, ardından sultanı baştan aşağı bir süzer ve sakalını okşayıp tekrar düşünür. Sonunda “Yaklaşık 20 altın” der. “O nasıl söz, aptal!” diye gürler Timur, “Benim yalnızca belimdeki kuşak o kadar eder!” der. Hoca cevabı yapıştırır: “Tahmin yürütürken onu da hesaba katmıştım!”

Boratav’ın Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’ndeki bir elyazmasında bulduğu bir fıkra ise şöyle:
Nasreddin Hoca bir adamla yolda giderken bir sipahiye rastlarlar. Sipahi, Hoca’nın yol arkadaşına, uzak bir köye kılavuzluk etmesini emreder. Adam: “Ben filan beyin kuluyum,” deyip bu angaryadan yakasını kurtarır. Sipahi bu sefer Hoca’ya buyurur; Hoca’nın “Ben de Allah’ın kuluyum”diyerek angaryadan kurtulmaya çalışması para etmez; sipahinin önüne katılır... Ama; “Hey Yarabbi”! Bir, filan beyin kulu olan adamın haline bak, bir de senin kulunun haline bak” diye tanrıya serzeniş etmekten de kendini alamaz. O anda, bir gürültü duyup arkasına bakan hoca görür ki sipahi attan düşüp ölmüş.
Bu ve nice fıkradan görüldüğü gibi Hoca, dönem insanının başına buyruk, hesap vermez iktidarlara yönelik şikayetlerini dile getirdiği bir platform; yazılı basının olmadığı bir dönemin eleştirel kamusallığıdır...

DÜŞÜNDÜREN FIKRALAR
Ancak Hoca’nın halk kültüründe tekabül ettiği derinlik bununla da sınırlı değildir: Hoca’nın kimi fıkralarının, hayatı alt üst etme, normal olanı başaşağı çevirme tarzıyla, insanı durup düşünmeye, yaşamın normal akışını sorgulamaya ittiği söylenemez mi? O, fıkralarıyla bizi bu hayatın ötesine götüren, ermiş bir kişi niteliği de taşımaz mı? Anadolu’da, tek tanrılı dinler öncesi pagan dinlerden gelen inanışlar, zamanla, dinin kurumsallaşması, cami, kilise ve sinagogların dini inançlar alanını düzenlemesiyle birlikte gitgide zayıflar. Buna paralel, resmi olarak atanmış dini görevliler dışındaki ermiş, derviş, keşiş gibi figürler giderek silikleşir.

Boratav da Hoca örneğinde bu duruma delalet eder: “15. yüzyıldan daha sonraki kaynaklarda yer alan hikayelerde artık onun ‘Saltukname’de belirtilen kerametlerinden, bilgece davranışlarından söz edilmez. Şuna da işaret edelim ki daha geç çağların anlatı geleneğinde, Hoca’nın kendisinin keramet ve ermişlik nitelikleri de bir hayli zayıflamış bulunmaktadır.”

BEKTAŞİ FİGÜRÜ
Ortadoğu’nun pek çok mistik geleneği şakaları, hikayeleri ve şiiri önce normal düşünce süreçlerini kırmak, ardından da belirli fikirleri ifade etmek için kullanmıştır. Böylece insan için günlük realitenin ardına göz atma şansı doğmuştur.

İstanbul Belediye Kitaplığı’nda yer alan yazmadaki bir fıkrada Hoca da önce şaşırtır ardından aydınlatır. Çocuğu hasta olan bir kadın Hoca’ya gelir ve çocuğunun iyileşmesi için dualar okumasını ister. Hoca birden durup Tanrı’ya “Şu çocuğun tez vakitte canını al ya Rabbim,” diye yalvarır. Kadın şaşırıp kalınca Hoca şu açıklamayı yapar: “Çünkü, Allah hep benim istediklerimin tersini vermiştir!” Bir süre sonra evine dönen kadın çocuğunun iyileştiğini, sapasağlam olduğunu görür...

Pertev Naili Boratav, en erken dönemlerden itibaren Hoca’ya bu tür bir doğaüstü bilginin atfedildiğine dikkat çeker: Buna göre, bir gün Hoca mezarından doğrulur, cuma namazı için camiye toplananları türbesine çağırtır. Halk kalkar türbeye gider, fakat ne Hoca’yı bulurlar ne de ondan bir iz... Ama kalkıp köye döndüklerinde, caminin kubbesinin çökmüş olduğunu görürler. Hepsinin hayatı kurtulmuştur. Hoca ermişliğini göstermiştir...
Boratav’a göre bu tür fıkralarda Hoca, düpedüz bir Bektaşi ermişine yaklaşır...

HOCA MI, HOCALAR MI?
Hoca’nın bölgedeki diğer ülkelerde alımlanma tarzına baktıkça, onun bu derin yönü daha belirgin bir biçimde ortaya çıkar. Boratav’a göre “Türkistan’dan Macaristan’a, Güney Sibirya’dan Kuzey Afrika’ya, Türk dilinin konuşulduğu yerler kadar uzun ya da kısa bir süre Osmanlı egemenliği altında kalmış tüm bölgelerde Nasreddin Hoca’nın güldürücü hikayeleri anlatılmıştır.”
Selçuklular’ın Behlül-ü Dânâ adıyla andıkları bir dervişin hikayeleri Hoca’nın hikayelerine paraleldir. Özellikle, Osmanlı Devleti’nin yayılmasına ve Çin’den Balkanlar’a kadar uzanan ticaret ağlarının güvence altına alınmasına paralel olarak, Hoca fıkraları külliyatı sözlü ve yazılı bir biçimde genişler; bugünkü Arnavut, Arap, Azeri, Bengali, Boşnak, Bulgar, Hindu, İran, Paştun, Sırp ve Urdu halk kültürlerinin bir parçası olur.

Nasreddin Hoca bu ülkelerde ‘Hoca’, ‘Efendi’, ‘Molla’ gibi isimler altında; Arapçada ‘Coha’, Persçede ‘Molla Nasruddin’, Arnavutçada ‘Nostradin Hoca’ ya da ‘Nostradini’, Azericede ‘Molla Nasraddin’, Boşnakçada ‘Nasrudin Hoca’, Özbekçede ‘Nasriddin Afandi’ ya da sadece ‘Afandi’, Kazakçada ‘Hocanasir’, Uygurcada ‘Afanti’ olarak karşımıza çıkar.
Kürt halkı, ‘Meşhur Molla’ diye bir hocanın fıkralarını anlatır. Osmanlı zamanında oluşan bazı Bulgar öykülerinde Hoca, Hitar Petar (Kurnaz Petar) denen bir yerli karakterin karşıtı, rakibi olarak belirir. Sicilya’daysa, Hoca’dan aşina olduğumuz hikayeler ‘Giufa’ adında bir karaktere atfedilir.

Hoca, Sefarad Yahudilerince de ‘Coha’ olarak adlandırılır: Hatta 1860 yılında İstanbul’da ‘Coha i Cohayko’ adlı bir mizah dergisi çıkarılır...
Daha genel bir açıdan bakarsak, Hoca’nın sembolize ettiği kıvrak zekayı, Alman folkloründe 14. yüzyılda yaşadığına inanılan ‘Till Eulenspiegel’ karakterine, Afrika’nın Swahili kültüründe anlatılan ‘Abu Nuwasi’ye benzetebiliriz.
Öte yandan Doğu Avrupa Yahudi folkloründeki ‘Hershele Ostropoler’ de yoksulluk içinde yaşayan ve zenginlerle, iktidar sahipleriyle alay eden bir figür olarak Hoca’ya benzer.

GÜNÜMÜZDE HOCA
Özellikle İran, Pakistan ve Afganistan’da, ‘Molla Nasreddin’ adıyla anılan Hoca’nın öykülerinin ayrı bir yeri vardır. Bu ülkelerde, gündelik mizahın yanı sıra, bazı Hoca fıkraları Sufi inancında bir eğitim kaynağı olarak kullanılır. Bu son derece yaygın gelenekte, Hoca öykülerinin çok katmanlı olduğu, derin anlamlar içerdiği görülür. Bir bakıma burada, Boratav’ın zaman içinde Anadolu’da silindiğini söylediği Hoca’nın ermiş yönü çıkar karşımıza.
İran’da Sufi geleneğin tanınmış temsilcilerinden İdris Şah (1924-1996), psikolojiden mistisizme pek çok kitap yazmasının yanı sıra Molla Nasreddin hikayelerini de derlemiştir. Şah’a göre, “Nasreddin hikayesi, dinleyenin aklına, ancak belirli bir zihinsel eşik aşıldıktan sonra ulaşılabilecek bilincin unsurlarını taşır”.

Yazar, “Molla Nasreddin, yaşamı bir an için durdurup, belirli zihinsel durumların ortaya çıkmasını sağlar. Bir Nasreddin fıkrası dünyevi yaşamla bilincin dönüşümü arasındaki boşluğu doldurur; hem de henüz hiçbir edebi biçimin şu ana kadar başaramadığı bir şekilde. Bu da, mistik bir deneyimi, Sufi bir bilinci mümkün kılar.”
İdris Şah’ın derlediği şu öykü bu açıdan ilginçtir: Bir gün Molla bir dükkana girer. Dükkan sahibi ona yaklaşıp, ne istediğini sorar. Nasreddin, “Dur bakalım der, her şey sırayla; sen benim dükkanına girdiğimi gördün mü?” Satıcı “Evet” diye yanıtlar: “Elbette!” Nasreddin, “Peki sen beni daha önce görmüş müydün?” diye sorar; “Hiç görmedim” yanıtını alır. Molla’nın cevabı: “Öyleyse ben olduğumu nereden biliyorsun?”

Şah’ın derlemelerinden esinlenen bir Amerikalı kukla ustası olan Richard Merrill, Molla Nasruddin diye bir kukla karakteri yaratmıştır (nasruddin.org). Esprili bir dille kendisinin de bu Molla’nın öğrencisi olduğunu belirten Merrill’e göre, Nasreddin Hoca’nın aksine Molla Nasruddin yeri yurdu belli olmayan bir dünya vatandaşıdır:
“Nasruddin bazen aptalca davranabilir, evet. Ama bu farklı bir aptallıktır: Hedefi olan bir aptallık. Bu aptal, dinleyenin zihinsel savunma mekanizmalarını aşar ve zekasını bir hançer gibi kalbe saplar.”

2.12.2008

Keramet Sarıktaysa - Nasrettin Hoca Fıkraları

Keramet Sarıktaysa - Nasrettin Hoca Fıkraları

Adamın biri Nasrettin Hoca'nın yolunu kesip elindeki mektubu uzatmış:
-Aman Hoca'm, gözünü seveyim şu mektubu bana okuyuver.

Hoca almış mektubu, açmış bakmış. Bir süre elinde evirip çevirdikten sonra tutup sahibine geri vermiş:
-Bu mektup okunacak gibi değil. Yazılar kargacık burgacık. Hem dilide yabancı, ben okuyamam bunu, kusura bakma...! demiş Hoca.

Adam çok kızmış bu işe, terslemiş Hoca'yı:
-Ayıp Hoca ayıp..! Benden utanmıyorsan başındaki sarıktan utan bari. Bir mektubu okuyamadın yahu..!

Hasreddin Hoca'nın canı bu işe çok sıkılmış. Başındaki sarığı çıkardığı gibi adamın başına geçirmiş:
-Hadi bakalım demiş, mademki keramet sarıkta sen oku bakalım şu mektubu da görelim...!

1.12.2008

Kırk Yıllık Sirke - Nasreddin Hoca Fıkraları

Kırk Yıllık Sirke - Nasreddin Hoca Fıkraları

Nasrettin Hoca tam yatacakken birden kapı vurulmuş. Hoca söylene söylene kapıyo açmış. Kim olacak Hoca'nın yan komşusu:
-Hocam, sende kırk yıllık sirke varmış, haberini aldım. Rica etsem bir bardak verirmisin, şifa niyetine içeyim, demiş.
Hoca bu, malı kıymetli tabiki..
-Yahu adı üzerinde kırk yıllık sirke, öyle her keze vermiş olsaydım sirke bu zamana kalırmıydı hiç...!

16.11.2008

Nasrettin Hoca Fıkraları - Tokat

Nasrettin Hoca Fıkraları - Tokat

Hoca, yolda dalgın dalgın yürürken, muzipin biri ensesine bir tokat patlatmış. Hoca şaşkınlıkla arkasına dönünce, adam eğilerek selam vermiş. Sonra da yüzsüzce ellerini oğuşturarak:
-Kusura bakmayın efendim! Ben sizi arkanızdan çok samimi bir dostuma benzettim!... demiş.

Hoca, bu söze kanmamış:
-Olmaz öyle şey, yürü kadıya!... diyerek adamı mahkemeye götürmüş. Meğer adam, kadının yakın ahbabı imiş. Hoca olayı anlatmış. Kadı düşünüp taşınmış ve Hoca'ya:
Peki demiş, sen de ona bir tokat at da ödeşin!...

Hoca , bu şekilde ödemeyi kabul etmeyince, kadı:
-Bir tokadın hakkı 1 akçedir. O halde davalı bu parayı versin sana!... demiş.

Hoca razı olmuş. Fakat dava edilen adam yanında para olmadığını: hemen gidip getireceğini söyleyerek izin istemiş.

Kadı da izin vermiş. Hoca mahkemede bekleye dursun: aradan epey zaman geçtiği halde adamın geldiği yok!...

Hoca epey bekledikten sonra hiddetle yerinden kalkmış ve Kadı Efendinin ensesine bir tokat patlatmış:
-Efendi hazretleri, demiş. Madem ki bir tokatın diyeti 1 akçedir. o halde bu adamın getireceği 1 akçeyi sen al, zira benim daha fazla beklemeye ne zamanım ne de takatim var!...

11.11.2008

Nasrettin Hoca Fıkraları - Farz

Nasrettin Hoca Fıkraları - Farz

Nasrettin Hoca'nın evine bir gün 3 eski arkadaşı misafirliğe gelir. 3 üde birbirinden oburdur. Nasrettin Hoca sofraya hangi yemeği getirse silip süpürürler. O kadar ki tencerelerde yemek bitince, sünnettir diye ekmekle iyice tencereleri sıyırırlar. Bu sırada odaya Nasreddin Hoca'nın kedisi girer.
Arkadaşları Nasreddin Hoca'yı memnun etmek için:
- "Aman ne güzel kedi. Adı ne bunun Hocam?" diye sorarlar.
Hoca:
- "Adı Farzdır", der.
Hoca'nın arkadaşları şaşırıp birbirlerine bakarlar:
- "Bu ne biçim isim Hoca Efendi?" derler. "Şimdiye kadar farz isminde bir kedi ismi hiç duymamıştık."
Hoca hemen taşı gediğine koyar:
- "Ne yani, sünnet diyeyim de onu da mı yiyesiniz?"

4.11.2008

Nasrettin Hoca Fıkrası - Sahte Dostluklar

Nasrettin Hoca Fıkrası - Sahte Dostluklar

Hoca'nın çok sevdiği hanımı vefat eder. Bu durum Hoca'da büyük üzüntü meydana getirir. Herkes bu üzüntülü durumun uzun süre devam edeceğini zanneder eme hiç de öyle olmaz. Hoca bir hafta sonra eski haline döner. Eskisi gibi neşeli görünmeye başlar.

Bir müddet sonra, Hoca'nın eşeği ölür. Bu sefer dünya Hoca'ya zindan olur. Yemeden içmeden kesilir. Bunu görenler, Hoca'nın hanımına vefasızlık ettiğini düşünür ve toplanıp Hoca'yı ziyaret ederler.
-Hocam, hanımın vefat etteğinde bu kadar üzülmemiştin, oysa ki eşeğin öldüğünde yemeden içmeden kesildin, hala kendine gelemedin, nedir bunun sebebi, diye sorarlar.
Hoca kaşlarını çatar ve ciddi bir tavırla:
-Hanım vefat etteğinde, daha cenazeden dönerken eş dost,"Üzülme Hoca, biz sana daha iyisini buluruz, seni evlendiririz" dediler. Halbuki eşeğim öleli bir hafta oluyor, kimse çıkıp ta "Hocam sana daha iyi bir eşek alırız" demediği gibi daha önce verdikleri sözü de tutmadılar. Böyle sahte dostluklar, yalancı teselliler karşısında ben üzülmeyim de kimler üzülsün?

1.11.2008

Nasrettin Hoca Fıkraları - Bahşiş

Nasrettin Hoca Fıkraları - Bahşiş

Nasrettin Hoca bir gün hamama yıkanmaya gider. Hamamcılar Hocayla hiç ilgilenmezler, eski bir peştamal, yırtık bir havlu verirler. Nasrettin Hoca hiç sesini çıkartmaz. Hamamdan çıkarken yüklüce bir bahşiş bırakır.

1 hafta sonra Hoca aynı hamama geldiğinde, bu kez büyük ikramlar görür, fakat çıkarken hiç bahşiş bırakmazr.

-Hocam der hamamcılar, gösterdiğimiz o kadar ilgiye neden bahşiş bırakmıyorsun?

- Bugün vermememin nedeni geçen haftaki hizmetinizden der Hoca, geçen hafta verdiğim de bugünkü hizmetinizin karşılığıydı. Böylece ödeştik !

22.10.2008

Nasrettin Hoca Fıkraları - Yemen Kahvesi

Nasrettin Hoca Fıkraları - Yemen Kahvesi

Keyif bu ya, Hoca'nın canı bir gün kahve içmek ister. Oralarda bulunan bir kahveye girer ve bir kahve ister. Kahveci latife etmek için. getirdiği kahvenin fincanının altına bir kağıt iliştirir:
-Hocam, bu kahve Yemen'den gelmektedir. Yolu uzak olduğundan, bu kahveye 20 akçe yetmez, 25 akçe bırak.

Hoca bunları okuduktan sonra kahveden bir yudum alır, bakar ki önceden içtiği kahvelerden pek de farkı yok. Kahvesi bittikten sonra kağıdın arkasını çevirir ve kahveciye bir not yazar:
-Kahveci, kahvenin Yemen den geldiğine şüphem yok, yolu pek uzak olduğundan sana 25 değil125 akçe de yetmez. Bu durumda sen iyisimi iflas etmeden kahveni kapat.

18.10.2008

Nasrettin Hoca Fıkraları

Nasrettin Hoca Fıkraları - Akrabam Değil Fıkrası

Nasrettin Hoca, ölen zengin bir adamın cenazesine gitmiş. Hem tabutu omuzluyor hem de sesli sesli ağlıyormuş. Cenazeye katılanlardan birisi onu teselli etmek için yaklaşmış ve sormuş.

"Merhum ölen kişi akraban mıydı?"
Nasrettin Hoca cevap vermiş: Yok akrabam değildi, ondan ağlıyorum"

15.10.2008

Fıkra - Kızını Bana Ver

Fıkra - Kızını Bana Ver

Nasreddin Hoca'nın yaşlı ve şakacı komşusu Hoca ile dalga geçmek için;

-Yazık, anan erken öldü. Ölmeseydi ananla evlenirdim ve sen benim oğlum olurdun" demiş.

Nasreddin Hoca bu, kalır mı laf altında:

-Gerçekten oğlun olmamı istiyorsan hâlâ geç değil. Kızın bana ver, gene oğlun olayım.

9.10.2008

Mysterious Ways - Nasreddin Hodja

Mysterious Ways - Nasreddin Hodja

Hodja had his money stolen. He was quite upset and prayed often to find it. In the mean time, the ship one of the wealthy residents of Akşehir was sailing was caught in a storm. The man was so scared that he promised himself to give two-hundred akçes to Hodja if he got safely back home.

He survived the storm, and when he returned home he gave two hundred akçes to Hodja as he had promised. Of course, Hodja was thrilled. He thought for a few minutes and then said,
"My Lord, such coincidences! You sure work in mysterious ways."

(Akçe:Silver coin used during the Ottoman Empire)

8.10.2008

Nasreddin Hoca - Minare

Nasreddin Hoca - Minare

Nasreddin Hoca pazarda dolaşırken yanına hayatı boyunca hiç minare görmemiş yabancı bir adam yaklaşır.
Addm Hoca' ya sorar:
-Bunları nasıl yapıyorlar.

Hoca ciddiyeti bozmadan:
-Bunu da anlamayacak ne var yah, kuyuların içini dışına çevirirler, olur sana bir minare! demiş.

6.10.2008

Nasreddin Hodja - Earth's Balance

Nasreddin Hodja - Earth's Balance

They asked Hodja,
"Sir,in the morning some people go this way and some go the opposite way. Why?"

Hodja answered,
"If they went in the same direction, the Earth would loose its balance and toople."

3.10.2008

Nasreddin Hoca Saz Çalıyormuş

Nasreddin Hoca Saz Çalıyormuş

Hoca Nasreddin bir gün eline bir saz almış, tıngırdatıp duruyormuş. Hanımı dayanamamış sormuş;

- Ne yapıyorsun Hoca?
- Saz çalıyorum ya gömüyormusun!

- Yahu o sazı çalanlar elini aşağı yukarı götürüp getiriyorlar, ama sen orayı tutmuş, hiç bırakmıyorsun!

- Hanım onlar benim bi seferde bulduğum yeri bulmaya çalışıyorlar da ondan ellerini aşağı yukarı kaydırıyorlar.

24.09.2008

Ciğeri kim yedi - Nasreddin Hoca Fıkraları

Ciğeri kim yedi - Nasreddin Hoca Fıkraları

Nasreddin Hoca bir gün eve ciğer almış, komşularını da ciğer yemeye çağırmış. Tam kapıdan girecekken, komşusu, “Yandım Allah, yardım eden Müslüman yok mu” diye bağırıyor. Hoca ciğeri kapıdan içeri bırakmış, komşunun yardımına koşmuş.
Bu arada hanımıda, Hoca ciğer getirmiş, komşuları evde görünce girmemiş anlaşılan, ben de ciğeri pişirip komşulara ikram edeyim diye düşünmüş.

Aradan biraz zaman geçince Hoca gelmiş, ardından da cemaat. Hoca:
-Hanım, demiş, Ciğeri pişir de misafirlere ikram edelim.

Kadıncağız şaşırmış. Hocaya ne diyecek!
-Ciğeri kedi yedi hocam, demiş.

Hoca bir kediye bakmış, bir de hanıma. Pek inandırıcı gelmemiş hanımının dediği. Kediyi teraziye koymuş.
-Hanım, demiş, ben bütün dana ciğeri getirmiştim. Bu tarttığım kediyse ciğer nerede, bu ciğerse kedi nerede?”

18.09.2008

Nasreddin Hoca Fıkraları

Nasreddin Hoca Fıkraları

Boratav’ın Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’ndeki bir elyazmasında bulduğu bir fıkra ise şöyle:

Nasreddin Hoca bir adamla yolda giderken bir sipahiye rastlarlar. Sipahi, Hoca’nın yol arkadaşına, uzak bir köye kılavuzluk etmesini emreder. Adam: “Ben filan beyin kuluyum,” deyip bu angaryadan yakasını kurtarır.

Sipahi bu sefer Hoca’ya buyurur; Hoca’nın “Ben de Allah’ın kuluyum”diyerek angaryadan kurtulmaya çalışması para etmez; sipahinin önüne katılır...

Ama; “Hey Yarabbi”! Bir, filan beyin kulu olan adamın haline bak, bir de senin kulunun haline bak” diye tanrıya serzeniş etmekten de kendini alamaz.
O anda, bir gürültü duyup arkasına bakan hoca görür ki sipahi attan düşüp ölmüş.

12.09.2008

Nasrettin Hoca Fıkrası - Salı Namazı

Nasrettin Hoca Fıkrası - Salı Namazı

Hoca , cüppeyi giyinmiş , sarığı sarınmış Karakaçan'a binmiş. Yolda bir ahbabı :

- Hayrola Hoca'm demiş , nereye böyle ?
- Cuma'ya gidiyorum
- Nasıl olur Hoca'm , bugun salı!

Hoca Karakaçan'ı gösterip :

- Bu emektarın işi belli olmaz demiş , ancak yetişirim.

İp Haline Gelir - Nasreddin Hoca

İp Haline Gelir - Nasreddin Hoca

Hoca bir gün camideki vaazında, çocuklara verilecek isimlerin nasıl olması gerektiği konusuna değinir. Halk arasında eğlence konusu olabilecek isimlerin mübarek şahsiyetlere ait olması durumunda, isim olarak verilmemesinden bahseder ve sonunda:

-Ey Cemaati Müslimin, der, eğer oğlunuz olursa sakın ismini Eyüp koymayın..

Cemaatten birisi ayağa kalkar ve sorar:
-Neden Hocam ?

-Halkın dilinde söylene söylene, Eyüp ismi, ip haline gelir de ondan..

Nasreddin Hoca Fıkraları - Tarhana Çorbası

Nasreddin Hoca Fıkraları - Tarhana Çorbası

Nasreddin Hoca oruç tutmanın verdiği mahmurlukla evdeki sedir e uzanmış ve başlamış hayal kurmaya.
-Ohh demiş, şöyle bol etli bir tarhana çorbası olsa da içsek...

Tam o sırada kapı vurulmuş. Hoca kapıyı açmış, Komşunun kızı:
-Hocam, annem hasta, bir tas çorba istiyor...

Nasrettin Hoca söylenmiş kendi kendine:
- Hey Allah'ım, bizim komşular hayalin bile kokusunu alıyor!

2.09.2008

Kediyi sıkarken öldü fıkrası

Kediyi sıkarken öldü fıkrası - Nasreddin Hoca Fıkrası

Hoca birgün oturmuş kedisini yıkıyormuş. Hoca'nın hanımı:
-Bey kedi yıkanır mı hiç, öldürecekmisin kediyi, demiş.

Hoca umursamamış ve yıkamaya devam etmiş kediyi. Bir süre sonra Hocanın hanımı tekrar geldiğinde kedinin öldüğünü görmüş ve:
-Bey, ben sana kediyi yıkama ölür demedim mi?

Hoca:
-İyide kediyi yıkarken ölmedi ki, sıkarken öldü..

29.08.2008

Nasreddin Hocanın Hayatı - Hoca'nın Kadılığı

Nasreddin Hocanın Hayatı - Hoca'nın Kadılığı

Hoca kadılığa yeni başladığı dönemlerde:
-Hocam, derler, çok dostunuz var mı ?

-Şimdi o kadar çok ki sayılacak gibi değil. Gerçek dostlarımın sayısı ise şimdi değil, ben kadılıktan ayrıldıktan sonra belli olur...

25.08.2008

Nasreddin Hoca Fıkraları - Kaya Parçası

Nasreddin Hoca Fıkraları - Kaya Parçası

Köy Halkı büyük bir kaya parçasının etrafında toplanmış konuşurken oradan geçmekte olan Nasreddin Hoca onları dinlemeye koyulur. Köylüler konuşmanın bir yerinde "Bu kayayı yerinden kimse oynatamaz.." derler. Hoca bu söylenene itiraz eder.
-O kayayı ben sırtımda taşıyabilirim.

Hoca'nın bu iddiası karşısında köy halkı kahkahayla gülmeye başlar. İçlerinden biri:
-Hocam amma yaptın, der. Biz bu kayayı kimse yerinden oynatamaz diyoruz, sen nediyorsun. Olacak iş mi seninki?

Hoca hiç bozuntuya vermez.
-Ben o kayayı sırtımda taşırım diyorsam taşırım.

Köylülerden biri: "Hadi o zaman taşıda görelim." der.

Hoca kayanın yanına yaklaşır ve beklemeye başlar. Köylüler şaşkınlık içinde Hoca'yı izlerken bir tanesi alayla karışık:
-Ne oldu Hocam, der. Yoksa şu koca kayayı taşıyamayacağını anladın mı? Neden bekliyorsun?

Hoca:
-Bre ahmak, kayayı kaldrıp sırtıma koymanızı bekliyorum. Yerdeki kayayı sırtımda nasıl taşıyayım...

21.08.2008

Nasreddin Hoca Fıkraları - Hamal

Nasreddin Hoca Fıkraları - Hamal

Nasrettin Hoca bir gün pazara gider. Aldığı eşyalar çok fazla gelmiş olmalı ki bir hamal tutar. Hoca önde, hamal arkada evin yolunu tutarlar. Nasreddin Hoca evine geldiğinde birde arkasına bakar ki, hamaldan eser yok. Kuş olup uçmuş sanki. Hamalı bulmak için epey uğraşır. Yoldan gelen geçene sorar, tekrar pazara gider, ama nafile. Hamal ortada yoktur. Çaresiz evine döner gelir. Bir kaç hafta sonra, Hoca arkadaşlarıyla bir yerde oturup dertleşirken, arkadaşlarından biri.

-Hocam, bak şu karşıdan gelen adam, senin geçenlerde aradığın hamalın ta kendisi ! Fırsat bu fırsat, haydi yakala da haddini bildir.

Hoca, sokak ortasında hamalın kabahatini yüzüne vurmayacak kadar yüreklidir. Dahası, hamal kendisini görüp utanmasın diye, bir fırsatını bulup hemen ortalıktan kaybolur. Arkadaşlarıyla tekrar bir araya geldiklerinde arkadaşları sorarlar:

-Hocam geçen gün sana hamalı gösterdiğimiz halde neden yakalamadın da ortadan kayboldun?

Hoca tatlı tatlı tebessüm eder,
-Ben hamalı kaybedeli iki hafta olmuştu. Hamal beni görünce "iki haftadır sırtımda senin yükünü taşıyorum, ver bakalım iki haftalık yevmiyemi." deseydi ben ne yapardım...

15.08.2008

Nasreddin Hoca Bizim Eve Uğrardı Fıkrası

Nasreddin Hoca Bizim Eve Uğrardı Fıkrası

Bir gün arkadaşları Nasrettin Hoca'ya, hanımını şikayet ederler.
-Hoca, hanımın o kapı senin, bu kapı benim çok geziyor !

Hoca:
-Yok gezmez, karşılığını verir.

Arkadaşları ısrar ederler:
-Geziyor işte hocam, öyle olsa bizimkiler neden diline dolasın senin hanımı ?

Hoca kendinden emin bir vaziyette konuşmasını sürdürür.
-Gezmez dedim size yahu, neden ısrar ediyorsunuz ? Dediğiniz kadar gezseydi, bir kere de bizim eve uğrardı...

11.08.2008

Nasreddin Hoca Fıkraları - Bahar Havası

Nasreddin Hoca Fıkraları - Bahar Havası

Nasreddin Hoca bir kış günü kahvede oturmuş kahvesini yudumlarken, içeriye dışarıda iyice üşümüş biri girer. Adam hemen bir sandalyeye ilişir ve başlar havanın soğukluğundan şikayete:

-Havalar ne kadar soğuk bu günlerde... Biraz daha dışarıda kalsaydım soğuktan donacaktım..

Başka masada oturan bir adam:
-Bu insaoğlu böyledir zaten, diye söylenir, kış gelse soğuktan şikayet eder, yaz gelse sıcaktan şikayet eder.

Oturduğu yerden olup bitani seyreden Hoca seslenir:
-Bre adam, na konuşup duruyorsun öyle... Bahar havasında kimsenin bir şey dediği var mı ?

5.08.2008

Nasrettin Hocanın Hayıtndan - Hasta Ziyareti

Nasrettin Hocanın Hayıtndan - Hasta Ziyareti

Hoca ağır hastadır. Artık evine gidip gelenlerin haddi hesabı yoktur. Her gelen misafir, bir saat oturmadan kalkıp gitmez. Hatta muhabbeti koyulaştırıp daha fazla oturanlar bile vardır. Hoca bunalmaya başlar ama kimseye kalkın gidin de diyemez. Hele bir ziyaretçi kafilesi hasta ziyaretini bahane ederek oturur da oturur. Nihayet kalkacaklarında içlerinden birisi:

-Hoca, bir isteğin var mı? Allah gecinden versin ama bir vasiyetin falan, deyince, Hoca fırsat bu fırsat diye düşünür.

Evet, bir vasiyetim var. Bir hasta ziyaretine gidince, yanında oturup kalmayın !

30.07.2008

Nasreddin Hoca Fıkraları - Külah

Nasreddin Hoca Fıkraları - Külah

Bir gün Hoca bir eve misafir olur. Yatma vakti geldiğinde ev sahibi, misafir yatağının üzerine gecelik ve gece külahı bırakır. Hoca geceliği giyinir, külahı da başına geçirir. Fakat külah haddinden fazla bol olmalı ki, Hoca'nın boğazına kadar iner. Hoca bakar, olacak gibi değil bir ip alır ve külahı ortasından boğar ve kafasına geçirir. Eh artık tam başına göre olmuştur ve rahatça uyuyabilir.

Ertesi sabah ev sahibi, yarısı boğulmuş külahı görünce hayretle sorar:
-Hocam külahı neden boğdun ?

Hoca tebessüm ederek cevap verir:
-Eğer ben külahı boğmasaydım, külah beni boğacaktı...

25.07.2008

Nasreddin Hoca Fıkrları - Paranın Sesi

Nasreddin Hoca Fıkrları - Paranın Sesi

Hoca'nın gölge kadılığı
(?) yaptığı sıralarda karşısına birbirinden şikayetçi iki adam çıkagelir. Davacı olan adam, Nasrettin Hoca'ya dert yanmaya başlar.
-Hocam, bu adam beş ton odun kırdı. O her baltayı vurduğunda, ben de "hınk" diyerek ona destek verdim. Kendisi paraları aldı ama bana hakkımı vermedi.

Hoca davayı dinledikten sonra, davacıya dönerek:
-Evet haklısın. Sen karşısında dur, ona o kadar destek ol, bütün parayı odunu kıran alsın, olmaz öyle şey, der.

Odunu kıran davalı karşı çıkar:
-Ama Hocam, bütün odunu ben kırdım, karşımda seyretmekle nasıl benim kazancıma ortak olur?

Nasreddin Hoca:
-Sen karışma orasına, sana verilen para kesesini getir pakalım.

Tüm odunu kıran davalı adam, istemeyerek de olsa para kesesini getirir ve Hoca'ye uzatır.

Hoca para kesesini eline alıp sallar. Şıngır mıngır para sesi duyulur. Bunun üzerine Hoca davacıya döner ve:
-Haydi şimdi paraların sesini al git; hınk deyicinin ücreti ancak bu kadar olur...

(?) Tecrübeli hakimlerin yanında çalışan ve bazı küçük davaların görülmesine bakan kadı adayı.

18.07.2008

Nasreddin Hoca Fıkraları - Kim Daha Uğursuz ?

Nasreddin Hoca Fıkraları - Kim Daha Uğursuz ?

Nasreddin Hoca ormandan evine dönerken, yolda Timur ile karşılaşır. Tenha ormanda atıyla gezinti yapan Timur, birdenbire Hoca'nın eşeğiyle karşılaşınca atının korkup şaha kalkmasıyla kendini yerde bulur. Timur bu duruma fena halde hiddetlenir ve:
-Yakalayın, getirin şu adamı ve tezelden boynunu vurun ! diye emir verir.

Timurun adamları Hoca'nın boynunu vurmaya hazırlanırken,
Nasrettin Hoca:
-Durun, sultana soracağım bir şey var, der.

Yaptığı zalimlikten gayet memnun olan Timur:
-Bırakın ne soracaksa sorsun.. der, ve Hoca ya, uğursuz adamın tekisin sen, yoluma çıktın attan düştüm !

Nasrettin Hoca :
-Ya öylemi sultanım, Sen benim yoluma çıktın benim başım gidiyor. Bu durumda sizce kim daha uğursuz ?

8.07.2008

Nasreddin Hoca - Timur'un Değeri

Nasreddin Hoca - Timur'un Değeri

Hoca ile Timur bir gün hamamda yıkanırken, Timur:
-Hoca söyle bakalım, ben bir köle olup satılacak olsam değerim ne olur?

Hoca Timur'u göz ucuyla süzdükten sonra cevap verir:
-Kanaatimce elli akçedir senin değerin.

Timur, bu cevap üzerine öfkelenir:
-İnsaf et yahu! Sadece üzerimdeki peştemal elli akçe eder.

Hoca istifini bozmadan cevap verir:
-Tamam işte...!

7.07.2008

Nasreddin Hoca - Fark

Nasreddin Hoca - Fark

Nasrettin Hoca Timur'un huzurundadır. Huzura gelmeden önce muhafızlar Hoca'ya, Timur'a iki arşından fazla sakın yaklaşma diye tembihlemişlerdir.

Timur Hoca ile alay etmek için sorar:

-Söyle bakalım Nasreddin Hoca, eşekle senin aranda ne fark var ?

Hoca'nın cevabı her zamanki gibi hazırdır.

_Tam iki arşın efendim... !

3.07.2008

Biraz da Biz Ölelim !

Biraz da Biz Ölelim !

Hoca bir Ramazan günü yemeğe davet edilir. Yemekte bir tepsi börek ve kaselerde hoşaf bulunmaktadır. Ev sahibi muziplik olsun diye kendisinden başka kimsenin önüne kaşık koymamıştır.

Nasreddin Hoca bakar ki, hoşaf içecek kaşık yok, hiç sesini çıkarmaz kuru kuru böreğe talim eder. Besmele çeker ve börekten bir parça koparıp yemeğe başlar. Ama ev sahibi bununla da kalmaz. Hoşaftan aldığı her yudumdan sonra, " Ohh öldüm.." diyerek davetlilerin iştahını kabartamaya çalışır. Nasrettin hoca artık bu kadarına dayanamaz ve adamı yaptığına pişman edecek şu sözü söyler:

-Arkadaş, senin bu kadar öldüğün yeter. İzin ver, biraz da biz ölelim...!

25.06.2008

Buyrun Cenaze Namazına - Nasrettin Hoca

Buyrun Cenaze Namazına - Nasrettin Hoca


Nasreddin Hoca bir gün Timur'la askerlerine verip veriştiriyormuş. Dinleyenlerin arasından derviş kılıklı biri öne çıkıp:
-Hoca efendi, biraz ileri gitmedin mi? O adam senin anlattığın kadar zalim değildir, demiş.

O zaman kuşkulanıp sormuş Hoca:

-Erenler nerelisiniz ?
-Maveraünnehirliyim.
-Ya mübarek adınız ?
-Timur !

Bunu duyan Hoca'da şafak atmış. Çevresindekilere dönerek:
-Ey cemaati müslimin, demiş. Er kişi niyetine, buyrun Nasrettin'in cenaze namazına...

20.06.2008

Fıkra - Vade

Fıkra - Vade


Bir dostu, Nasrettin Hoca'dan biraz borç para istemiş.

Hoca'nın işine gelmemiş tabi bu durum.

-Bak dostum, demiş. Hiç param olmadığı için nakit veremem. Ama istediğin vakitse, dilediğin kadar verebilirim.

19.06.2008

Nasreddin Hoca'nın Hayatı (yeni)

Nasreddin Hoca'nın Hayatı

Nasreddin Hoca (1208-1284) yılları arasında yaşamış türk halk bilgesidir. Halk arasında, düşündürücülük, duygu ve incelik içeren, gülmece (fıkra) türünün önde gelenlerindendir.

Nasreddin Hoca Sivrihisar'ın Hortu yöresinde doğmuştur ve Akşehir'de öldü. Babası Hortu köyü imamı Abdullah Efendi'dir. Annesi ise yine aynı köyde yaşayan Sıdıka Hatun'dur. Nasreddin Hoca ilk olarak Sivrihisar'da medrese öğrenimi görmüştür, babasıAbdullah Efendi'nin ölümü üzerine köyüne geri dönerek köy imamlığı yaptı. 1237'de Akşehir'e yerleşerek, Seyyid Mahmud Hayrani ve Seyyid Hacı İbrahim'in derslerinde bulundu, hayatı boyunca İslam diniyle ilgili çalışmalarını ara vermeden sürdürdü. Bir söylentiye göre bir müddet medresede ders okuttu, kadılık görevinde bulundu. Bu görevlerinden dolayı kendisine Nasuriddin Hâce adı verilmiş, sonradan bu ad Nasreddin Hoca biçimini almıştır. Onun yaşamıyla ilgili bilgiler, halkın kendisine olan aşırı sevgisi yüzünden, söylentilerle karışmış, yer yer olağanüstü nitelikler kazanmıştır. Bu söylentiler arasında, onun Selçuklu sultanlarıyla (Timur vs.) tanıştığı, Mevlânâ Celâleddin ile ilişkilerde bulunduğu, kendisinden en az yetmiş yıl sonra yaşayan Timur'la konuştuğu, birkaç yerde birden göründüğü bile vardır.

Nasreddin Hoca'nın değeri, yaşadığı olaylarla değil, gerek kendisinin, gerek insanların onun ağzından söylediği (fıkra) gülmecelerdeki anlam, yergi ve alay öğelerinin inceliğiyle ölçülür. Onun olduğu ileri sürülen gülmecelerin incelenmesinden, bunlarda geçen sözcüklerin açıklanışından anlaşıldığına göre o, belli bir dönemin değil Anadolu halkının yaşama biçimini, güldürü öğesini, alay ve eğlenme türünü, övgü ve yergi becerisini dile getirmiştir. Onunla ilgili gülmeceleri oluşturan öğelerin odağı sevgi, yergi, övgü, alaya alma. Gülünç duruma düşürme, kendi kendiyle çelişkiye sürükleme, Şeriat'ın katılıkları karşısında çok ince ve iğneli bir söyleyişle yumuşaklığı yeğlemedir. O, bunları söylerken bilgin, bilgisiz, açıkgöz, uysal, vurdumduymaz, utangaç, atak, şaşkın, kurnaz, korkak, atılgan gibi çelişik niteliklere bürünür. Özellikle karşısındakinin durumuyla çelişki içinde bulunma, gülmecelerinin egemen öğesidir. Bu öğeler Anadolu insanının, belli olaylar karşısındaki tutumun yansıtan, düşünce ürünlerini oluşturur. Nasreddin Hoca, halkın duygularını yansıtan, bir gülmece odağı olarak ortaya çıkarılır. Söyletilen kişi, söyletenin ağzını kullanır, böylece halk Nasreddin Hoca'nın diliyle kendi sesini duyurur.

Nasreddin Hoca, bütün gülmecelerinde, soyut bir varlık olarak değil, yaşanmış, yaşanan bir olayla, bir olguyla bağlantılı bir biçimde ortaya çıkar. Olay karşısında duyulan tepkiyi ya da onayı gülmece türlerinden biriyle dile getirir. Tanık olduğu olaylar, genellikle, halk arasında geçer. Hoca soyluların, yüksek saray çevresinde bulunanların aralarına ya çok seyrek girer ya da hiç girmez. Sözgelişi onun tanıştığı söylenen Selçuklu sultanlarıyla ilgili gülmecesi yoktur. Timur'la ilgili "hamam, Timur ve peştemal" gülmecesi de, Timur'dan çok önce yaşadığı için, sonradan üretilmiştir. Halk beğenisi Hoca'yı Timur gibi çevresine korku salan bir imparatorun karşısına hamamda çıkarak, "kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit" türünden bir yergi yaratmıştır. Burada yerilen, dolaylı olarak, kendi toplumun, halkın üstünde gören saray insanlarıdır.

Nasreddin Hoca gülmecelerinde dile gelen, onun kişiliğinde, halkın duygularını yansıtan başka bir özellik de eşeğin yeridir. Hoca eşeğinden ayrı düşünülemez, onun taşıtı, bineği olan eşek gerçekte bir yergi ve alay öğesidir. Anadolu insanının yarattığı gülmece ürünlerinde atın yeri yoktur denilebilir. Eşek, acıya, sıkıntıya, dayağa, açlığa katlanışın en yaygın simgesidir. Soyluların, sarayların çevresinde üretilmiş gülmecelerde eşek bulunmaz, oysa at geniş bir yer tutar. Bu konuda, başka bir çelişki sergilenir, gülmecede güldürücü öğe ile yerici öğe yanyana getirilir. Bunun örneği de kendisinden eşeği isteyen köylüye, "eşek evde yok" deyince ahırda onun anırmasını duyan köylünün "işte eşek ahırda" diye diretmesi karşısında, Hocanın "eşeğin sözüne mi inanacaksın benimkine mi" demesidir.

Onun gülmecelerinde, kaba sofuların "ahret" le ilgili inançları da önemli bir yer tutar. "Fincancı Katırları", "Ben Sağlığımda Hep Burdan Geçerdim" başlıklı gülmeceler katı bir inanç karşısındaki duyguyu açığa vurur. Toplumda neye önem verildiğini anlatan "Ye Kürküm Ye" gülmecesi, Hoca'nın dilinde, halkın tepkisini gösterir.

Nasreddin Hoca'nın etkisi bütün toplum kesimlerine yayılmış, "İncili Çavuş", "Bekri Mustafa", "Bektaşi" gibi çok değişik yörelerin duygularını yansıtan gülmece türlerinin doğmasına olanak sağlamıştır. Bunlardan ilk ikisi saray çevresinin oldukça kaba beğenisini, üçüncüsü de gene halkın Şeriat'ın katılığına karşı duyduğu tepkiyi dile getirir.

17.06.2008

Nasrettin Hoca - Ver Şu Elini

Nasrettin Hoca - Ver Şu Elini

Birkaç arkadaşı ile birlikte Akşehir'deki bir gezinti yerine giden Hoca yemek yedikten sonra, orada bulunan akarsuyun havuzundan ellerini lıkarken birden ayağı kaymış ve havuza düşmüş.

Havuz derinmiş. Nasreddin Hoca, neredeyse boğulacakmış. Onu kurtarmak isteyenlerden biri elini uzatarak, ''Al şu elimi de tutun çıkarayım seni'' diye bağırmış.

Ama Nasrettin Hoca elini bir türlü uzatmıyor ve havuzun içinde çırpınarak kendi çabasıyla kenara yaklaşmaya çalışıyormuş.

Havuzun çevresindeki gençlerden uyanık olan biri ''Ver şu elini'' diye bağırmış. Nasrettin Hoca, gencin uzattığı eli tutmuş ve havuzdan çıkmış.

Gençler, '' Aman Hoca, neredeyse boğulacaktınız. Neden, 'Al şu elimi' deyince tutmadınız da 'ver şu elini' deyince tutundunuz ? '' demiş. Hoca'nın yanıtı:

'' Arkadaşlar, sakın kınamayın. Ben almaya değil vermeye alışmışım.''

14.06.2008

Nasreddin Hoca - İnatçı Eşek

Nasreddin Hoca - İnatçı Eşek

Eşeğinin inatçılığından usana Nasrettin Hoca, canından bezdiği bir gün hanımını yanına çağırıp:

-Bundan böyle bu eşeğe ne yem vereceksin, ne de su demiş. Açlıktan gebersin gitsin de anlasın dünyanın kaç bucak olduğunu !

Ahırdan çıkar çıkmaz hanımı "Aman Hoca, elimizde bir eşek var, o da ölürse ne yaparız biz" demiş

Hoca:

-Gözü korksun da inatçılk etmesin diye öyle söyledim ben. Sen gene yemini suyunu ver, ben bilmemiş olayım...

13.06.2008

Nasrettin Hoca - Tahmin Ediyorum

Nasrettin Hoca - Tahmin Ediyorum

Kendi haline bakmadan Hoca'yla uğraşmaya kalkışanlar hiç de az değildi. Bunlardan biri Hoca ile alay etmek ister:

-Hocam, biliyormusunuz benim eşek kadılık yapmaya başladı, der.

Hoca kendisiyle alay etmek isteyenlere dersini vermekte gecikmez. İstifini bozmadan cevap verir.

-Biliyorum, ben vaaz ederken bir sana bakıyorum bir eşeğe, eşeğin kulaklarını dikmiş beni dinliyordu, hemde senden daha iyi...

11.06.2008

Nasrettin Hoca - Deli Fıkrası

Nasrettin Hoca - Deli Fıkrası

Nasrettin Hoca bir gün, komşu köye gitmiş. Köyün meydanında oturan yaşıtlarının yanına selam verip oturmuş. Komşu köydeki ihtiyarlar Hoca'yı alaya almak icin, köyün delisini göstererek:

-Nasrettin Hoca, bu yeni Vezirimiz... Köyümüzü ziyarete gelmiş, diyerek hafiften alay etmek istemişler.

Hoca bu tabi ki, altında kalırmı.

-Evet biliyorum, sizin köye gelmeden önce bizim köye uğradı... Bu civarda delinin bol olduğu köy varmı diye sormuştu...

9.06.2008

Fıkra - Bırak Temizlensin

Fıkra - Bırak Temizlensin

Nasreddin Hoca'nın karısı bir gün göl'e çamaşır yıkamaya gitmiş. Nasreddin Hoca da onunla birlikte gitmiş.
Karısı çamaşırları yığıp işe başlayacağı sırada kara bir kedi gelip sabunu kapmış ve kaçmış. Karısı, "Yetiş Hoca Efendi, sabunu kedi kaptı" diye feryadı basmış. Hoca yapacak bir şey olmadığını anlamış ve sakin bir edayla;

"Telaşlanma karıcığım, baksana kedinin üstü başı kapkara, o bizden kirli, varsın temizlensin" demiş.

7.06.2008

Nasreddin Hoca - Deli

Nasreddin Hoca - Deli

Nasreddin Hoca gölün kenarında oturan delinin yanına yaklaşmış.
Bakmış ki deli, göle şeker atıyor, sonra da eliyle gölden su içiyor ve tükürüyormuş.

Hoca merak etmiş sormuş:

-Hayırdır evladım ne yapıyorsun ?
Deli:
-Göle şeker attım ama hala tatlı değil...
Nasrettin Hoca:
-Evladım senini aklın çalışmıyormu, karıştırmazsan şeker erimez ki...

27.05.2008

Nasrettin Hoca - Palavracı Fıkrası

Nasrettin Hoca - Palavracı Fıkrası

Palavracının biri başına topladığı üç beş vatandaşa karşı övünüp duruyormuş.
-İşte ben böyle güçlü ve marifetli bir adamım, ben Halep'te bulunduğum sıralarda 60 arşın uzağa atlamış bir kimseyim !...

Nasreddin Hoca da bu sırada oradan geçiyormuş. Palavracının yanına yaklaşıp:
-Yaa, demek sen 60 arşın atlarsın. Haydi atla da görelim bakalım.. demiş.

Adam hık mık etmiş : 'Ama ben Halep'te atladım. Demiş.
Hoca kızmış:
-Canım Halep oradaysa arşın burada , demiş.

21.05.2008

Fıkra -En Zor ve En Kolay Şey

Fıkra -En Zor ve En Kolay Şey

Birgün Hoca'ya sorarlar:
-Hocam, bu dünyada en zor ve en kolay şey nedir?

Nasrettin Hoca bir müddet düşündükten sonra cevap verir:
-Dünyada en zor şey, insanın kendini bilmesidir. En kolay şey ise başkasına nasihat vermesidir.

15.05.2008

Fıkra - Doksan Dokuz Olsun

Fıkra - Doksan Dokuz Olsun

Günlerden bir gün Nasreddin Hoca'ya düşünde doksan dokuz altın vermişler.

-Doksan dokuz altın olmaz, hiç olmazsa illa yüz olsun, diye diretirken uyanıvermiş. Birde bakmış ki, ortada ne altın var ne de altın veren..

Hemen gözlerini kapamış elini uzatmış Hoca:

-Her zaman bu kadar alçak gönüllü olmam, demiş.
Hadi ver bakalım, bu seferlik doksan dokuz altın olsun..

5.05.2008

El Elin Eşşeğini Nasıl Arar - Fıkra

Fıkra - El Elin Eşşeğini Nasıl Arar

Bir gün subaşının eşşeği kaşbolmuş. Bulmak için neredeyse tüm kasaba seferber olmuş. Nasreddin Hoca da bağına gidiyormuş.
-Sen de bağlara bakıver, demişler.
-Olur, deyip yürümüş Hoca.
Bağa vardığında, bir yandan türkü söyler, bir yandan da etrafa yalandan göz gezdirirmiş. Hoca'yı keyifle türkü söylerken görenler sormuşlar:
- Hayrola Hoca, bugün pek neşelisin. Ne arıyorsun buralarda ?
- Subaşının eşeği kaybolmuş da onu arıyorum.
- Aman Hoca, türkü söyleyerek eşşek aranırmı hiç ?
- Eee, ne yaparsın, el elin eşşeğini böyle türkü söyleyerek arar işte !

4.05.2008

Ortak Eşşek - Komik Fıkra

Ortak Eşşek - Komik Fıkra

Hoca ile komşusu ortak olmuşlar ve bir eşşek almışlar. Hayvan pazarından eve dönünce Hoca komşusuna sorar:

-Eşşeğin hangi yarısı sana ait ?

Uyanık komşu düşünür ve..
-Önü benim, arkası senin, der.

Hoca hemen eşşeğin arkasındaki sinekleri kovalar, kuyruğunu düzeltir. Sonra da:
-Eşşeğin bana ait olan kısmının işlerini yaptım, benim işim bitti. Şimdi sıra sende, arpa, saman al da sana ait olan kısmının işini gör der...

29.04.2008

Fıkra - Şükür

Fıkra - Şükür

Hükümar Timur çığırtkanlar çıkarıp halktan kendisine bir armağan getirmelerini istemiş.

Çığırtkanlar: " Duyduk duymadık demeyiin ! Her kez Yüce Sultanımız Timur'a bir armağan getirecek. Getirmeyenlerin kellesi vurulacak! " diye bağırıyorlarmış.

Herkez ne yapıp edip, bulup buluşturup bir şeyler getiriyormuş.

Hoca ne götürsem diye kara kara düşünmeye başlamış. Bir ara sormuş karısına :
-Ne dersin hatun ben ne götüreyim?
-Ne götüreceksin ki demiş karısı. bir iki meyve ağacından başka neyimiz var ki ? Topla bahçeden ayva götür bir sepet.

Hoca bahçeye çıkmış, bir ayva ağacına bakmış bir incir ağacına... İncir de karra kılmış ve toplamış bir sepet, çıkmış Timur un karşısına...

Timur incirleri görür görmez öfkesinden küplere binmiş.
-Vay! demiş, armağan diye getire getire bu incirleri mi getirdin bana! demiş, ve incirleri tek tek fırlatmaya başlamış Hoca'nın kafasına.
Hoca bu tabi, başlamış gülmeye, şükretmeye..

Timur, sinirlenmiş iyice sormuş: Be adam ne gülüyorsun..

Hoca:
-Ah Sultanım ah, sen ol da şükretme, Ben şükretmeyeyim de ne yapayım. Ya karımın sözüne uyup incir yerine ayva getirseydim halim nice olurdu...

26.04.2008

Nasrettin Hoca Fıkraları

Nasrettin Hoca fıkraları'nın toplumumuzdaki önemi ve yeri tartışılamaz. Yıllar önce yaşamış olan Nasrettin Hoca, yaşadığı dönemde kötülük yapan , onla alay etmek isteyen insanlara hep bir ders vermiş , onları düşündürmüştür.

Yıllar sonrada bizler onun fıkralarından kendimize ders çıkartmaya çalışıyoruz. Bu konuda başarılı yada başarısız olmamız bir yana , Nasrettin Hoca'nın ne kadar büyük bir insan olduğunu görüp atalarımızla gurur duyuyoruz.

24.04.2008

Nasreddin Hoca - Hazır Parayı Görünce

Nasreddin Hoca - Hazır Parayı Görünce

Borç yiyen kesesinden yer derler ya , Hoca da paradan yana bir gün darda kalmış. Gidip komşusundan biraz borç almış. "Bir hafta sonra paranı geri veririm komşu" demiş. Ama adam ertesi sabah kapıya dayanmış.

-Eee Hocam, dün aldığın parayı ödeyiver, çok sıkışkınım..

Hoca bir haftalığına aldığı parayı hemen ertesi günü isteyen komşusuna çok bozulmuş. " Etme eyleme bir hafta sonra ödemek üzere anlaşmıştık" diye binbir türlü dil dökmüş. Ama komşusu nuh demiş peygamber dememiş. "İlle de paramı isterim" diye tutturmuş.

Adamın laftan anlamadığını görünce Hoca pişkinliğe vurmuş işi:

-Bak komşum, şu yol kıyısındaki çalıları görüyorsun değil mi ? demiş.

-Görüyorum ne olacak.. ?
-Hah, işte o çalıları ben diktim...
-Eee eline sağlık..
-Biliyorsun buradan her gün koyun sürüleri geçer.. O koyunlar bu çalılara sürtünecekler, sürtününce yünleri çalılara takılıp kalacak...
-Eeee..
-İşte o yünleri toplayıp eğireceğim, iplik yapacağım. Götürüp iplikleri pazarda satacağım, satar satmaz da borcumu ödeyeceğim, Paranı cebinde bil..
-İlahi Hocam, olacak şey mi senin dediğin, güldüme beni.. Keh keh keh keh..
-Seni köftehor seni, hazır parayı görünce nasılda gülersin ...!

21.04.2008

Nasreddin Hoca - Suratına tükürecekti ama...

Nasreddin Hoca - Suratına tükürecekti ama...

Akşehir'de Rüknettin Efendi adında yobaz ir adam varmış. Rüknettin Efendi şarlatanın biriymiş. Kendisinde olağan üstü güçlerin bulunduğunu ileri sürerek hastalıkları iyileştirmek için muska yazar, nefes eder, halkı dolandırırmış.
Nasrettin Hoca bir gün bir toplulukta Rüknettin Efendi'yi her zamanki gibiatıp tutarken görmüş. Rüknettin Efendi şöyle diyormuş yanındakilere:

-Bir gece düşümde Peygamber Efendimizi gördüm. Peygamber Efendimiz benim ağzıma tükürdü, işte o günden sonradır bir güce kavuştum. kime nefes ettiysem şıppadak iyileşiyor...


Nasreddin Hoca, bu şarlatanlık karşısında daha fazla dayanamamış.
- Bana bak Rüknettin Efendi demiş. Peygamber Efendimiz aslında senin yüzüne tükürecekti, ama sen esneyince ağzına rastlamış olacak...

18.04.2008

Bul Cübbeyi Al Semeri - Fıkra

Bul Cübbeyi Al Semeri - Fıkra

Nasreddin Hoca bir gün ormanda dolaşırken yorulmuş, sıcak basmış. Sırtından yeleğini çıkarıp eşşeğinin üstüne bırakmış ve elini yüzünü yıkamak için dere kenarına inmiş.

Hocanın uzaklaşmasını fırsat bilen hırsız yeleği kaptığı gibi uzaklaşıp kaybolmuş.

Hoca dinlenip serinledikten sonra eşşeğinin yanına gelmiş, birde bakmış ki ne görsün ? Eşşeğin üzerine bıraktığı yeleğin yerinde yeller esiyor. Hemen kızgın kızgın eşeğin üzerindeki semeri çıkarmış, birde tokat patlatmış eşşeğe:

-Onu bunu bilmem arkadaş, demiş. Bul yeleği, al semeri...

14.04.2008

Fıkra - Geç Yiğidim Geç !

Fıkra - Geç Yiğidim Geç !

Nasreddin Hoca mezarlıkta dolaşırken kocaman bir köpeğin mezarlardan birine pislediğini görmüş.
Hoca "hoşt, hoşt" deyip köpeğin üzerine yürüyecek olmuş. Ama köpekte heç korkacak göz yokmuş.
Dişlerini göstererek Hoca'nın üstüne üstüne yürümüş.

Papucun pahalı olduğunu gören Hoca köpeğin yanından çekilirken:
- Geç yiğidim geç ! demiş.

10.04.2008

Ya hiç sopa yemedin , ya saymayı bilmiyorsun

Akşehirliler biricik hocalarını , yine bir timurluk iş için huzura göndermişler. Nasrettin hoca bu hayırlı işe hayır der mi? Timur'un huzuruna çıkmış , ama hünkarında huzuru büsbütün bozulmuş. Nasıl bozulmasın , Akşehirliyi korudu , her dediğini yaptırdı üstüne üstlük hiçbir zaman sözünü esirgemedi.

Ben şimdi yapacağımı biliyorum, diyerek hemen 2 kişi çağırmış:

- Tez hocayı yatırın , üçyüz kırbaş şaklatın!

Hoca , ölümle burun buruna geldiğini anlayıp :

- Hünkarım demiş , ya saymayı bilmiyorsun , ya hiç sopa yemedin.

Nasreddin Hoca - Sana ne ? fıkrası

Nasreddin Hoca - Sana ne ? fıkrası

Kendisini ilgilendirsin ilgilendirmesin her işe burnunu sokan boşboğazın biri Nasreddin Hoca'nın yolunu kesip:

-Hocam, demiş; bir tepsi içinde kızarmış bir hindi götürdüler demin...

Hoca ilgisizce omuz silkerek.
-Bana ne, demiş.

-Bana ne olurmu hocam ! Kızarmış hindiyi sizin eve götürdüler.

-Öyleyse sanane ?

Fıkra - Uçmasını Öğrenmiş Ama...

"Fıkra" - Uçmasını Öğrenmiş Ama...

Hoca bir gün eşeğini alıp dağa odun kesmeye gitmiş. Dönüşte bir uçurumun kenarından geçerken aksilik bu ya, eşeğin ayağı kaymış tepetaklak yuvarlanıvermiş.

Hoca uçurumdan aşağı üzgün üzgün bakarken :

-Bak hele, diye söylenmiş.

-Bizim eşek uçmasını öğrenmiş ama konmasını öğrenememiş.

5.04.2008

Nasreddin Hoca - Pınar Başında Uyudum

Nasreddin Hoca - Pınar Başında Uyudum Fıkrası






Nasreddin Hoca Akşehir'den Sivrihisara giderken bir ahbabına uğrayıp yorgunluk gidermek istemiş.Ev sahibiyle neredeyse Akşehirden , Sivrihisar'dan hatta memleket meselelerinden konuşmuşlar. Ancak bir türlü Nasreddin Hoca'nın derdine çare olacak söze sıra gelmiyormuş , yatmaya..

- Hocam demiş , susuz musun , uykusuz musun?

Açlıktan miğdesi yapışan hoca, bu söze ne dese beğenirsiniz:


-Yolda bir pınar başında yeterince uyudum!

4.04.2008

Nasreddinin Hoca -The invitation card

İngilizce Nasrettinin Hoca Fıkraları -The invitation card

When NAsreddin Hodja's son of his neighboor is going to be married, he asked Hodja to send out some of his invitation cards. Hodja take the one who is known as proud and very rich.the rich man open the door and see hodja with the invitation card, and in a proud way says:

-don't they find an acceptable person for this job instead of you?

Hodja answered in a smooth way:

-There is some but these acceptable ones go to the acceptable people.

2.04.2008

Yemek Zamanı

Yemek Zamanı

Nasreddin Hoca'ya sorarlar:
-Hocam sizce yemek ne zaman yenmeli ?

Hoca cevap verir:

-Zenginler istedikleri zaman yiyebilir. Lakin fakirler bulur bulmaz yemeli...

Çatlak Küp

Çatlak Küp

Bir keresinde Nasreddin Hoca, evindeki çatlak küpü satmak için pazara götürür. Gelen müşteriler küpün çatlak olduğunu görünce, küpü almak istemezler. Başka bir müşteri küpü almak için gelir,

Bakar ki küp çatlak. Hoca'ya çıkışır:

-Hocam, bu çatlak küpün ne içine konursa konsun dışına sızdırır. Neden satmaya çalışıyorsun bu işe yaramaz küpü ?

Hoca, hayata at gözlüğüyle bakmaz. Olaylara çok farklı bakış açıları geliştirir.

-Bre cahil adam, küpe illaki sıvı maddeler mi konur? İçine fındık, fıstık doldur bak o zaman dışına sızdırıyormu ?

31.03.2008

Fıkra - Kaç Arşın Eder ?

Fıkra - Kaç Arşın Eder ?

Hoca'ya sorarlar:

-Hocam dünya kaç arşın eder, bilirmisiniz ?

Hoca, o anda omuzlar üzerinde giden tabutu göstererek:
-O benden daha iyi bilir, bakın ölçmüş, biçmiş, gidiyor, diye cevap verir.

Nasreddin Hoca - Tıb İlmi

Nasreddin Hoca - Tıb İlmi

Nasrddin Hocaya sorarlar:

-Hocam, tıb ilmini bilir misiniz ?

Hoca:
-Bilirim, der.

Ve bildiklerini kısaca özetler:

"Ayağını sıcak tut başını serin, kendine bir eş bul düşünme derin"

30.03.2008

Nasreddin Hoca Fıkrası - Bu adam bendir diye

Nasreddin Hoca Fıkrası - Bu adam bendir diye

Hoca , çarşıda bir adamla uzun uzun sohbetten sonra, damdan düşer gibi sormuş:

- Birader , sahi sen kimsin ?

- Madem tanımıyordun beni , demiş adam , ne diye konuştun yahu?

Hoca hiç istifini bozmadan:

- Ne bileyim , demiş , kavuğun kavuğuma kaftanın kaftanıma benziyor , seni kendim sandım!

22.03.2008

Komik Fikra

Nasrettin Hoca - Davetiye


Nasrettin Hoca'nın komşusunun oğlu evlenirken , hocadan birkaç kişiye davetiye götürmesini ister. Hoca , kibir sahibi ve kendini beğenen birisi olarak tanınan bir zenginin davetiyesini vermeye gider. Hocayı gören zengin marur bir şekilde derki :

- Davetiye dağıtmaya iyi bir insan bulamamışlar mı?

Hoca sakin bir şekilde cevap verir.

-İyi insanlarda vardı , ama onlar iyi insanların davetiyelerini vermeye gittiler.

16.03.2008

Nasrettin hoca fıkrası

Tanrı Misafiri

Akşehirde dolaşan , ne yaptığını , nerde yatıp kalktığını kimsenin bilmediği bir oğlancağız varmış. Sicil de ahvali de hani pek beyaz değilmiş. Hırlı gürlü birisiymiş . Bir gece vakti hoca'nın kapısını çalıp:

- Efendi , Tanrı misafiriyim , demez mi!

Hoca gayet sakin :

-Yalnış kapıyı çaldın evlat demiş , misafir Tanrının misafiri de ev Tanrının evi değil!

21.02.2008

Uykum Kacti

uykum Kaçtı

Nasrettin Hoca, gece kuşu olmamış ama biraz da ona benzemiş. Anlayacağınız sevgili Hoca'mızı uyku tutmaz olmuş. Bu kadarı iyi de Akşehir'in o daracık sokaklarında bir o yana bir bu yana hayalet gibi dolaşmasına ne demeli?
Yine böyle bir gün, gecenin bir yarısı sokakta subaşıyla burun buruna gelmezler mi? Subaşı meraklı gözlerle Hoca'yı iyice tanıyana kadar süzdükten sonra:
— Hoca demiş, bu saatte ne arıyorsun? Hoca ne güzel söylemiş:
— üykum kaçti da onu!

14.02.2008

Nasrettin Hoca - Utancimdan Sakladim

Utancımdan Saklandım

Nasreddin Hoca'nın evine hırsız girmiş. Girmiş girmesine de ev tam takır, kuru bakir. ilaç için çalacak bir şey yok. Eyvah, hırsıza mahcup olacağım diye düşündüğünden midir nedir; Hoca bir dolaba saklanmiş. Hırsız, oraya bakarken buraya bakarken, dolabi açınca Nasrettin Hoca'yu karşısında görmez mi!
— Sen... demeye kalmadan Hoca sözü hırsızın ağzından almış:
— Korkma ahbap, demiş, çalacak bir şeyler bulamayacağın için utancımdan saklandım!

Nasrettin Hoca - Kirli Kuzgun

Kirli Kuzgun


Hoca'nın pek adeti de değil ya, bir gün Akşehir Gölü' ne hanımıyla çamaşır yıkamaya gitmişler. Hanım yıkıyor, Hoca seriyor derken bir kara kuzguncuk ok gibi atıp sabunu kaptığı gibi havalanmış. Kadıncağız ah vah etmeye kalkınca Hoca:
— Boşver hatun, demiş, ne sızlanip duruyorsun, o bizden kirli, temizlensin gariban!

10.02.2008

Vermeye Gönlüm Olmayinca

Nasrettin Hoca Vermeye Gönlüm Olmayinca

Tahir ağa bir gün yine nasrettin hoca'nın kapısını çalıp ip istemiş.

Hoca:

- Kusura bakma komşu, demiş. Bizim hanım ipe un sermiş , onun için veremeyeceiğim.

- Aman hocam , hiç öyle şey olur mu , ipe un serildiğini ilk defa senden duyuyorum.

Hoca hiç istifini bozmadan :

- Canım , ne var bunda vermeye gönlüm olmayınca bal gibi serilir!

8.02.2008

Ya Simdi Minarede Olsaydım !

Hoca eşeğe binmiş , Akşehir'den Konya'ya giderken öyle şiddetli bir sarsıntı olmuş ki hoca hemen eşekten indiği gibi secdeye kapanmış. Sebebini soran yol arkadaşına , Allah'a şükrederek karşılık vermiş:

- Ya şimdi minarede olsaydım...

6.02.2008

Nasrettin hoca - Kiyamet Zamani

Kıyamet Zamanı
Hoca'ya:
— Kıyamet ne zaman kopacak, diye sormasınlar mı?
— Hangi kıyamet, demiş, Hoca?
— Hoca'm, demişler, biz bir tane biliyoruz, kaç tane kıyamet var?
— Sizin bildiğiniz kıyamet başka, demiş Hoca. Benim bildiğim iki kiyamet var; hatun ölünce küçüğü, ben ölünce büyüğü kopacak!

4.02.2008

Kıyamet Koptuğunda

Kıyamet Koptuğunda




Hoca'nın nereden aklına estiyse, bir gün durup dururken:
— Ben ölürsem, demiş, beni tepeüstü, diklemesine gömün. Sebebini soranlara da:
— Kiyamet koptuğunda dünyanın altı üstüne gelecek ya, demiş.

1.02.2008

Ya üstünde ben olsaydım

Nasrettin Hoca Fıkrası - Ya üstünde ben olsaydım

Nasrettin hoca birgün eşşeğini kaybetmiş. Yitiğini arıyor ama şükrederek arıyormuş.

- Hocam demişler, insan hiç eşşeğini kaybettiğine şükreder mi?

-Eder tabi demiş hoca , ya üstünde ben de olsaydım !

30.01.2008

Eksik

Nasreddin Hoca'nın canı ne zamandır yoğurtlu pekmez çekiyormuş. Bir türlü nasip olmamış. Nerdeyse bir yıl geçtiği halde yoğurtlu pekmezi yiyemeyen Hoca, kendi kendine mırıldanmış:
— Yoğurt bulunur pekmez bulunmaz, pekmez bulunur yoğurt bulunmaz, ikisi bulunur bu sefer de Nasreddin Hoca bulunmaz!

28.01.2008

El, Elin Eşeğini Türkü Söyleyerek Arar

El, Elin Eşeğini Türkü Söyleyerek Arar

Hoca'nın komşusunun eşeği kaybolmuş. Herkes bulmak için dört bir tarafa dağılmış. Hoca da aramaya kalkışmış. Ancak, Hoca dağ bayır eşek ararken türkü söylüyormuş.
— Hoca, demişler, ne yapiyorsun böyle?
— Komşularım, demiş Hoca, el, elin eşeğini türkü söyleyerek arar!

26.01.2008

Nasrettin Hoca - Ekmek Arası Kar

Ekmek Arası Kar

Hoca'ya, iki geveze Akşehirli:
— Efendi, demişler, senin gibi büyük adamların mutlaka bir icadi olur. Sen neyi icat ettin?
Madana süküt gibi cevap olmaz ama, bunlar başka. Mutlaka bir şey demeli:
— Karla ekmek yemeyi icat ettim ama demiş Hoca, ben de pek beğenmedim!

Nasrettin Hoca - Düşünme Derin

Düşünme Derin

Nasreddin Hoca'nın sağlıklı, her zaman neşeli haline gıptayla bakan birisi:
— Hoca'm, maşallahın var, yüzünden kan dalıyor. Neşenden hiçbir şey kaybetmiyorsun, demiş, bunun sırrı ne?
Hoca o babacan tavrıyla:
— Sır filan değil, demiş, Lokman Hekim'in öğüdünü tutuyorum:
Ayağını sıcak tut, başını serin.
Kendine bir iş tut, düşünme derin.

Nasreddin Hoca - Dünya Kaç Arşın

Dünya Kaç Arşın?
Bir gün Hoca'ya sormuşlar:
— Hoca'm, dünya kaç arşın?
Tesadüf bu ya, o sırada yoldan bir cenaze geçiyormuş.
— Bakın demiş, dünyanın kaç arşın olduğunu öğrenen biri gidiyor.

24.01.2008

Nasreddin Hoca - Borcuna Sadık Müşteri

Borcuna Sadık Müşteri


Bizim Nasreddin Hoca'nin yapmadığı iş olur mu? Bir dönem de pazarda meyve sebze satmaya başlamış. Sizlere ömür, vefat eden bir ahbabının hanımı, tezgahına gelerek narlara, incirlere, şeftalilere bakmış; hepsinin fiyatını sormuş. Lakin, ne alıyor ne de tezgahm önünden ayrılıyormuş. Hoca, kadına:
— Hele şu incirden bir tat, demiş... Parasi kolay, bugün olmazsa yarın ödersin.
— Yok tadamam, demiş kadın, niyetliyim de. Yedi yıl önceden oruç borcum vardi, onu ödüyorum! iyi görünüyor, sen üç beş okka tart bundan!
Söylediğine bin pişman:
— Tanrı'ya borcunu yedi yıl sonra hatirlayan kişi, demiş, kula borcunu tanır mı?

23.01.2008

Nasreddin Hoca - Boğazımda Yangın Var

Boğazımda Yangın Var

Nasreddin Hoca bir gün yemekte ihtiyatı elden bırakmış. Cok acıktığından mı, yoksa üşüdüğünden mi bilinmez; yüzüne tüten sütlü bulgur tasını ağzına dayadığı gibi içmeye kalkmış. Kalkmış ama tası elinden fırlatmasıyla soluğu kapıda alması bir olmuş. Bir yandan avuç avuç kar yutuyor, bir yandan bağırıyormuş:
— Yetişin ey Müslümanlar, boğazımda yangın var.

22.01.2008

Nasreddin Hoca - Bize Niye Uğramıyor?

Bize Niye Uğramıyor?

Elde dedikodu mu yok; Hoca'nın yolunu çeviren bir kara dilli:
— iki gözüm Hoca, senin hatun bir günde kirk kapının ipini çekiyor, sabahtan akşama geziyor, deyince bizim Hoca, itiraz etmiş:
— Vallahi benim zerrece haberim yok, öyle olsaydi bizim eve de uğrardı!


Nasrettin Hoca - Biraz da Ben öleyim

Biraz da Ben Öleyim

Hoca'yı bir ahbabı iftara davet etmiş. Sofra tamam kurulmuş, kulaklar ezanda iken ortaya iftar aşı konmuş. Ev sahibi kepçe gibi bir kaşık alırken, Hoca'ya da çay kaşığına yakın bir kaşık vermişler. Ezan okunur okunmaz ev sahibi o kocaman kaşıkla peş peşe iftar aşını cennetlik mideye indiriyor, her seferinde "Oh, öldüm!" diyormuş.

Hoca bakmış olacak gibi değil; yemek bitti bitecek, bitmese bile bu küçücük kaşıkla sahura kadar yese iftarı edemeyecek. Sonunda dayanamayıp o kocaman kaşığı adamın elinden kaptığı gibi yemeğe daldırmış:


— Senin öldüğün yeter, biraz da ben öleyim!

17.01.2008

Nasrettin Hoca - Belki

Belki

Hoca ağır bir hastalığa yakalanmış. Günlerce yorgan döşek yatmiş. Bir gün:
«Aman karıcığım,» demiş, «en cicili bicili giysilerini giy. Tak takıştır, sür sürüştür, bigüzel süslenip püslen. Başucumdan da ayrılayim deme...»
«Aşkolsun efendi,» demiş karısı. «Bu dediğin olacak şey mi? Sen böyle olüm döşeğinde yatarken süslenip püslenmek yakişik alir mi hiç? Gören konu komşu ne demez sonra?»
Hoca karısın sözünü kesmiş hemen :
«Konu komşuya kulak asma sen. Süslenmene bak. Ben neredeyse son nefesimi vermek üzereyim. Azrail canımı almaya gelince belki seni çok beğenir, bakarsın beni bırakır da,seni alır!..»

16.01.2008

Nasrettin Hoca içinde Bulunmayın Da

İçinde Bulunmayın Da ...

Nasrettin Hoca'ya sormuşlar: «Cenaze götürürken, tabutun önünde mi bulunmali, arkasmda mı?» Hoca yanıtı yapıştırmış hemen: «içinde bulunmayın da neresinde bulunursamz bulunun!»

15.01.2008

Nasrettin Hoca - Suyuna Tirit

Suyuna Tirit


Hoca bir pınar başında suya dalıp çıkan bir ördek sürüsü görmüş. «Şunlardan birkaçını tutayım da bir güzel yiyeyim» demiş. Ve sezdirmeden yanlarına yaklaşıp üstlerine atılmış. Aynı anda ördekler pır diye havalanıvermiş. Hoca öylece kalakalmış. Çaresiz yavan ekmeğini çıkarıp suya bana bana yemeye başlamış.
O sırada oradan geçmekte olan bir köylü su kıyısında Hoca'nın yemek yediğini.görünce:
«Bereketli olsun, Hoca'm! Ne yiyorsun oyle?» diye sormuş.
Hoca üzgün üzgün yanıt vermis.:
«Hiç sorma yiğidim. Ördek tutmaya niyetlenmiştim ya hevesim kursağimda kaldi. Ne yapayım, bari ördek suyuna tirit yiyeyim dedim!»

14.01.2008

Nasreddin Hoca - Dünyanın Dengesi

Dünyanın Dengesi

Hoca'ya sormuşlar:
«Niçin insanların bir bölümü bir yana, bir bölümü öbür yana gider?»
Hoca yanıt vermiş. :
«Eee, herkes bir yana gitse diinya’nın dengesi bozulur bir yana yatar. Dünya’nın dengesi bozulmasın diye kimi o yana gider kimi bu yana!..»